Valerie Garnier: 3’üncü kez bu kupayı kazanıp apoletimizi korumak istiyoruz

“1 Mayıs kutlamaları için Taksim’i 1977’den sonra ilk kez Erdoğan açtı” diye böbürlenen AKP ve yandaş medyası, alanın ne oldu da kapatıldığını yine söylemiyorken; birileri de bu keyfiliğe boyun eğiyor.
“Sarayda yaşayan başka,
kulübede yaşayan başka düşünür.”[1]
Döndük dolaştık yine ve bir kez daha geldik aynı noktaya: 2025 1 Mayıs’ında Kadıköy’e gidiyorlar; dedikleri kocaman lafları, “iddiaları”nı bir kez daha “es” geçip, erteleyerek!
Malum: Her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Mayıs öncesi Taksim Meydanı’nda kutlama yapılıp yapılmayacağı tartışması yaşandı, yaşanıyor, yaşanacak da! Hükümet, beklendiği üzere “Taksim”i yine 1 Mayıs kutlamalarına kapattı…
“1 Mayıs kutlamaları için Taksim’i 1977’den sonra ilk kez Erdoğan açtı” diye böbürlenen AKP ve yandaş medyası, alanın ne oldu da kapatıldığını yine söylemiyorken; birileri de bu keyfiliğe boyun eğiyor.
“Taksim Meydanı’nda kutlama yapmak şart mı?” diyenlere bir kez daha hatırlatalım: Taksim’in işçi sınıfı ve radikal sosyalistler için elbette anlamı var. 1977’de devlet güçlerinin Taksim’de gerçekleştirdiği katliam, egemenlerin işçi sınıfı ve emekçilere karşı yürüttüğü savaşın yeni bir merhaleye evrildiğinin göstergesiydi: izleyen baskıcı uygulamalar, yasaklar ve nihayetinde 1980 darbesiyle birlikte askeri rejim eliyle hayata geçirilen örgütsüzleştirme ve yoksullaştırma dayatmacılığı, 1 Mayıs katliamının gerisindeki “niyet”i gözler önüne olanca açıklığıyla serer. Şimdi bize “unutun bunları,” diyorlar… Bin kez hayır! 1977 1 Mayıs Taksim’inden vaz geçmek, işçi sınıfı belleğinden vaz geçmektir…
Rusya’da 1905’deki “Kanlı Pazar” ile Ekim Devrimi’nin gerçekleştiği Uritski Meydanı nasıl bir öneme sahipse, bizim için de Taksim öyledir, ve öyle kalacaktır.[2]
Tam da bunun için Antonio Gramsci’nin, “Toplumu, mülk sahibi sınıfların çılgın ve kudurmuş güçlerinin sürüklediği ekonomik yıkım ve barbarlık uçurumuna düşmekten yalnızca işçi sınıfı kurtarabilir”; Bertolt Brecht’in, “İşçi sınıfının insanlığa karşı hiçbir borcu yoktur. İnsanlık ona borçludur,” saptamalarına büyük değer verenlerden olarak, liberallerin, ulusalcıların, CHP takipçilerinin 1 Mayıs manipülasyonları artık sadece midemizi bulandırıyor!
Daha bir yıl önce, 2024’de sendika bürokratlarının, “Yasak meşru değil, halk Taksim’de olacak… 1 Mayıs Taksim’dir… İşçiler, sendikalar ve aydınlar iktidarın yasak kararına inat 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmakta kararlı…” ifadeleri unutulabilir mi?
Hatırlayın: AYM kararını anımsatarak 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlama kararlılığını vurgulayan DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu “1 Mayıs’ta Taksim’de olmak işimize, ekmeğimize, emeğimize, onurumuza sahip çıkmaktır,”[3] demişti.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) tarafından 1 Mayıs programına ilişkin ortak açıklamada 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim’de kutlayacaklarını duyurup; “Taksim’de olmak işçinin, emekçinin hakkıdır. Omuz omuza emekçilerin taleplerini haykıracağız,”[4] iddiasıyla Anayasa Mahkemesi kararına, CHP’ye güvenenler Saraçhane’deki barikatları ilk terk edenler oldu!
İktidarın abluka altına aldığı İstanbul 2024 1 Mayıs’ında Saraçhane’de toplanan kitleye polis adım attırmadı. 1 Mayıs’ta Saraçhane’ye çağrı yapan DİSK ve KESK alanı ilk terk eden örgütler oldu.
Saat 10.00’a yaklaşırken birkaç küçük grup tarihi su kemeri önüne kurulan barikatın önüne yürümeye başladı. Barikat önünde, “Her yer Taksim, her yer direniş”, “İşçilere değil patronlara barikat” ve “Yaşasın 1 Mayıs” sloganlarını attı. Ardından DİSK heyetinin ‘polisle görüşmek üzere’ barikata doğru yürümesi Saraçhane’de toplanan kitle içinde heyecana neden oldu. Birkaç dakika dahi sürmeyen görüşmeden sonra DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve DİSK Yönetim Kurulu üyeleri hızla DİSK otobüsünü konuşlandırdıkları caddeye döndü.
DİSK heyetinin hızla otobüse dönmesi DİSK heyetiyle beraber barikata yürüyen kitlenin heyecanını dindirmeye yetmedi. Tertip komitesi toplantısı esnasında polis barikata yüklenenlere biber gazı ve plastik mermiyle müdahale etti. Barikata yüklenen kitle kimi zaman sloganlarla, kimi zaman şarkılarla barikatı aşmanın yollarını denedi. Saraçhane’den Taksim’e yürüme kararını alan, emekçileri Saraçhane’ye sıkıştıran DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve TDB barikata yüklenenler arasında yer almadı.
Tertip komitesinin toplantısı bitti. Toplantının ardından DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu açıklama yapmak üzere otobüsün terasına çıktı. Arzu Çerkezoğlu, polisin tarihi su kemeri önündeki müdahalesi devam ederken konuştu. Otobüsün önünde DİSK, KESK ve CHP vardı. Çerkezoğlu burada yaptığı kısa konuşmada, “Buradaki irade zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan bu adaletsiz düzene karşı Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, halkın iradesidir. Bu irade, bizi yoksullaştıracak politikalar hayata geçirirken bizleri yerli halk olarak görenlere karşı Türkiye halkının irade beyanıdır. Bu meydan bundan sonra attıkları her adımda bu iradeyi görecekler. Bu iradeyi tanıyacaklar” dedi.
Çerkezoğlu’nun konuşmasından sonra “1 Mayıs faaliyetinin sonlandığı” anonsu yapıldı. CHP, DİSK ve KESK üyeleri alandan ayrıldı. Kitle bu karara tepki gösterdi. Tertip komitesince yapılan duyurunun ardından polis müdahalesi sertleşti.[5]
Ardından, gözaltılar ile sonrası malum!
1 Mayıs 2024’de Adıyaman Karadağ’daki bir inşaatta çalışan Cezayirli Abdelkarım Boudjemah’ın (24) çalıştığı esnada üzerine inşaat kalıbı düşerek öl(dürül)düğü[6] söz konusu kesite ilişkin herhangi bir öz eleştirel değerlendirme yap(a)mayan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, 2025 1 Mayıs’ı yaklaşırken, “Türkiye’nin dört bir yanındaki meydanlarda buluşmaya, İstanbul’da da bu yasakçı tutum karşısında Taksim irademize sahip çıkarak milyonlarca sınıf kardeşimizle birlikte Kadıköy Meydanı’nda 1 Mayıs’ı kutlamaya karar verdik,”[7] açıklaması yaparken (“Taksim iradesine sahip çıkarak Kadıköy’de kutlamak” ne demekse??); DİSK, KESK, TMMOB, TTB “1 Mayıs İşçi Bayramı’nda Kadıköy Rıhtım Meydanı’ndayız,” demesine dediler de; “1 Mayıs’ta Taksim gereklidir, haktır, mümkündür!”[8] itirazları hemen yükseldi.
Açıklamanın hemen ertesinde, 1 Mayıs’ta Kadıköy kararının geniş bir mutabakatla alındığını ifade eden Arzu Çerkezoğlu kararı birlikte aldığı yapıların toplantıda ayrı, kamuoyunda ayrı tutum sergilemesini eleştirdi. Bu mutabakatın arkasında durduklarını ve politik gerekçelerini anlatmaya çalıştıklarını ifade eden Çerkezoğlu, eğer bu kararı tek başlarına savunacaklarsa o zaman kendilerinin de DİSK Genel Merkezi önünden Taksim’in yolunu tutabileceklerini belirterek[9] ekledi:
“Biz, toplantı tutanaklarına da yansıyan bu geniş mutabakata uygun davrandık, sorumluluğunu aldık. Bugün de bu mutabakatın arkasında duruyor, ‘ölü taklidi’ yapmıyor, politik gerekçelerini anlatıyoruz. Gelin, iç tartışmalara takılmadan, etkileşimlerin değil, iş yerlerinin ve gerçek hayatın sesine kulak vererek, Türkiye’nin dört bir yanında coşkulu ve kararlı 1 Mayısları hep birlikte inşa edelim!”[10]
Politikada buna “top çevirmek” ya da “demagoji” denir!
Demagoglar için emek “en yüce değil, en cüce değerdir” artık!
Postmodern anlatının “sınıftan kaçış”ları 1 Mayıs tutumlarıyla net biçimde ortaya çıkmıştır! Sınıfsallıktan azade yasalcı bir liberalizm öne çıkmaktadır.
“Yasalar”a yaslananlara sormak gerek?!
“Taksim Meydanı’nda gösteri olursa insanların meydanda gezme, esnafın iş yapma özgürlüğü engellenir… ‘Güvenlik sorunları çıkar,’ türünden ‘ucuz gerekçelere’ sarılanlara değil kargalar, IQ seviyesi 30 üzeri olan az akıllılar bile katıla katıla güler.
Taksim’i kapatacağız diye, neredeyse tüm İstanbul’u, Türkiye polisinin yarısını, TOMA’ları kullanarak kapattılar. Görüntüler savaş alanını andırıyordu. 1960, 1971, 1980 sıkıyönetim ve askeri yönetim görmüş olanlar dahi böyle bir Saraçhane savunması görmemişti. Su kemerlerinin üzerinde keskin nişancılar. Namlular belediye binasının önündeki parka dönüktü.
Bu kadar şeyi göze alıp 1 Mayıs için Saraçhane’ye koşan “İnsanlar soruyordu, ‘Madem yürümeyecektiniz, neden insanları Saraçhane’ye topladınız’?”[11] Arif Nacaroğlu’nun ifadesiyle…
Haksız değillerdi elbette…
Çünkü onlar krizle sarsılan coğrafyamızın en zor dönemlerden birini yaşıyordu ve emekçilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 26’ya düşmüştü.
Kapitalizmin azgınlaştığı, neo-liberalizmin tüm haklara saldırısıyla işçi haklarının savunulmasının her geçen gün daha zorlaştığı kesitte, sendikalaşma oranı yüzde 15’in altındaydı; özel sektörde yüzde 5’i bile bulmuyordu. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) 148 ülkeyi kapsayan raporuna göre Türkiye, 2023’de “çalışanlar için en kötü 10 ülke” arasında yer alıyordu.[12]
Bunlar yetmezmiş gibi, “2002’de ücretle çalışanların istihdamdaki payı yüzde 50 idi. 2024’de bu pay yüzde 70’in üstüne çıktı”![13]
Görülmesi gerek: Karl Marx’ın “Modern sanayinin gelişmesinin dengeyi her gün biraz daha işçinin aleyhine, kapitalistin lehine değiştirmek zorunda olduğunu ve bundan dolayı kapitalist üretimin genel eğiliminin, ücretlerin ortalama düzeyini yükseltmek değil, düşürmek, ya da emek değerini az çok en alt sınırına indirmek olduğunu göstermeye yetecektir,”[14] biçiminde tarif ettiği hâl, XXI. yüzyılda da güncelliğini koruyor.
Avrupa Sendika Konfederasyonu verilerine göre, 2022’de Avrupa ülkelerinde bir haftalık tatil yapamayan işçilerin sayısı 2 milyon kişi artış göstererek 39.7 milyona çıktı. Tatil yoksulluğundaki en büyük artış Fransa’da gerçekleşirken;[15] eşitsizlik toplumsal sınıflar, toplumsal mekânlar, bölgeler ve ülkeler arasında ve küresel çapta tarihte görülmemiş ölçüde derinleşmiş durumdadır. Daha da önemlisi, bu çaptaki eşitsizliği dünya zenginleri lehine meşru kılacak olanaklar da tükenmiş görünüyor. Tam da bu nedenle, zaman, emekçi sınıflar bakımından isyanlar ve devrimler zamanıdır.
1 MAYIS’IN MEYDANI TAKSİM VE AKP
1 Mayıs bir meydan kavgası değil, sınıf kavgasıdır ve Taksim de onun simgesidir. Çünkü 1 Mayıs kanla yazılmış bir emek hareketinin anma tarihidir.
İlk kez 8 saatlik çalışma günü talep eden işçiler 1856’da Avustralya’da eylem yapmış, bunu 1886’da 1 Mayıs günü Amerika’nın Şikago kentinde yapılan ve 4 Mayıs’a kadar süren eylemler izlemiştir. Eylemlerin yapıldığı Haymarket (Samanpazarı) meydanına atılan bir bomba sonucu polis ve işçilerden ölen olmuş, olayın sorumlusu olarak beş sendikacı yargılanmış ve 1877’de idam edilmişlerdir.
1889’da İkinci Enternasyonal 1 Mayıs’ı birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kabul etmiş ve o tarihten sonra 1 Mayıs’lar tüm dünyada dayanışma ve hak talep etme günü olarak anılmaya başlamıştır. Bayram değildir. Emeğin en yüce değer olduğunu hatırlatma günüdür
Bir kez daha: 1 Mayıs bayram değildir. Sermayenin hiç dinmeyen sömürüsüne karşın işçi sınıfının haklı direnişinin, dayanışmasının sergilendiği, beklentilerinin yöneticilere hatırlatıldığı ve geçmiş acıların anıldığı gündür.
AYM bile kararında Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs İşçi Bayramı ile özdeşliğini tescil eder; bu bağlamda Taksim’de 1 Mayıs kutlamasını engellemek, hak ihlâlidir.
Buna rağmen AKP hükümeti 1 Mayıs’ın İstanbul’un en önemli ve merkezi meydanında kutlanmasını engellemeye çalışırken bu günün dünyanın önde gelen şehirlerinde, bu şehirlerin en önemli meydanlarında ve en merkezi yerlerinde kutlandığını gözardı ediyor. Oralarda bizdeki gibi fobiler ve tabular pek yok; “Trafik aksar, şehir merkezinde gösteri olmaz” diye saçma sapan gerekçeler pek yok. Tersine dünyanın büyük kentlerinde 1 Mayıs gösterileri en merkezi ve en önemli meydanlarda yapılıyor. İşte dünyanın 1 Mayıs meydanları:
Londra’nın Trafalgar Meydanı: Londra’nın merkezindeki en büyük ve en önemli meydanlardan biri. Sadece 1 Mayıs’a değil geçmişten bugüne çeşitli siyasal ve toplumsal gösterilere de ev sahipliği yapıyor.
Paris’in Bastille Meydanı (Place de la Bastille): Paris’te 1 Mayıs gösterilerinin yapıldığı meydan Paris’in en merkezi yerlerinden biri ve aynı zamanda 1789 Fransız devriminin simgesi.
Washington DC’de Union Station, Capitol Building, Beyaz Saray güzergâhı: 1 Mayıs gösterileri bu güzergâhta yapılıyor. Bu güzergâh Washington DC’nin kalbi sayılır. Ankara’da TBMM veya Anıtkabir’in hemen yanında 1 Mayıs gösterisi yapmakla eşdeğer.
New York’ta Union Square: New York Manhattan’daki önemli ve tarihi meydanlardan biri. Bu meydan da geçmişten bu yana gösterileriyle meşhur.
Moskova’da Kızıl Meydan: Siyasal ve tarihsel önemi ve konumu üzerinde fazla söze hacet yok. Sadece Moskova’nın değil Rusya’nın hatta dünyanın en önemli meydanlarından biri ve Kremlin’in önü.
Berlin’de Alexanderderplatz (Alexander Meydanı): Berlin’in önemli meydanlarından biri, Roma’da San Giovanni Meydanı, Sidney’de Macquarne Caddesi ve Parlamento önü; Viyana’da City Hall (Belediye Önü), Atina’da şehir merkezi, Barcelona’da şehir merkezi, Belfast’ta Art College Square (şehir merkezi), Havana’da Devrim Meydanı, Hong Kong’da Victoria Park ve Hükümet Meydanı, Los Angeles’ta şehir merkezi, Manila’da City Hall (Belediye) ve Başkanlık Sarayı Önü, Tel Aviv’de Rabin Meydanı.
1 Mayıs dünyanın önde gelen şehirlerinin en merkezi ve en önemli meydanlarında kutlanıyor. İşçiler, emekçiler şehirlerin en merkezi yerlerinde seslerini yükseltiyor.[16]
Kolay mı?
Doğası gereği 1 Mayıs sınıfsal bir öze sahip olmadır; Taksim yasağının gerçek gerekçesi! Yani yasağın kökeni 1977 1 Mayıs’ına dayanır. Sınıf mücadelesinin yükselişini 77 Taksim Katliamı ile durdurma girişimi, devrimci sürecin önünü kesmeye yönelik karanlık hesaplar bugün net bir şekilde açığa çıktı.
1977 1 Mayıs katliamından sonra adım adım uygulamaya alınan otoriter baskıcı süreç, coğrafyamızda işçi sınıfının devrimci gelişiminin değerleri ve kazanımları üzerinden yürürlüğe konuldu. Taksim yasağıyla başlatılan ve sendikaları dağıtmaya yönelik girişimler olağanüstü mahkemelerle sürdürüldü. Bu girişimler karşısında 1980’e kadar toplumsal güçlerin direnişi çeşitli provokasyon ve terör uygulamalarıyla paralize edilerek, baskıların yolu açıldı.
Bu süreç, Taksim yasağıyla başladı. Taksim alanının alınması sembolik öneminin ötesinde, sınıf mücadelesinde başarma yolunda güveni ve motivasyonu, gericiliğin geriletilmesi ve demokrasi mücadelesinde bir atılımı ifade edecektir. Coğrafyamızda emek ve özgürlük mücadelesinin üzerindeki ölü toprağını ortadan kaldıracak ideolojik ve kitlesel bir eyleme dönüşen bir işlev görmesi açısından, Taksim’in 1 Mayıs Alanı olarak kazanılması bu nedenle önemlidir.
Bu özelliğiyle Taksim Meydanı şahsında işçi sınıfının “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü”, işçilere, bölünmüşlük ve dağınıklığa son vererek birleşip güç olmaya, yani örgütlülüğe; kapitalistler ve hükümetlerinin yoğunlaştırdıkları sömürü ve zorbalığa karşı mücadeleye ve hem birbirleriyle hem de sömürü ve zorbalığa uğrayan geniş emekçi kitlelerle kapitalistler ve hükümetlerinin saldırılarına karşı dayanışmaya olan yaşamsal ihtiyaçlarını bir kez daha hatırlatır.
AKP bunun farkındadır ve 2013’den beri Taksim’de 1 Mayıs’(lar)ı engellemektedir.
Siz bakmayın 2009’dan sonra Taksim’i yeniden açan AKP ve Erdoğan’ın “özgürlükçü” söylemine! O söylem baştan aşağıya yalandır ve 2013 sonrası yasaklar yeniden başlayınca, yalan ayan beyan ortaya çıkmıştır.[17]
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan 1 Mayıs kutlamaları ve Taksim tartışmaları ile ilgili olarak, “İşçimizin alın teri, Taksim Meydanı’na sığmayacak kadar büyük” diyerek ekledi: “1977 yılında Taksim’de kaybettiğimiz 34 işçimizi, emekçimizi rahmetle yad ediyorum. Ancak Taksim’de hayatlarını kaybeden emekçilerimizin isimlerini bile hatırlamayanların, onların aziz hatıralarını kullanarak, bu alanda kitlesel kutlama inadı, 1 Mayıs’ın dayanışma ruhunu zedelemektedir. Bildiğiniz gibi, 1 Mayıs’ta kaybettiğimiz canlarımızı Taksim’de anmak için sendikalarımıza, sınırlı katılımlarına izin verilmektedir”![18]
İstanbul Valisi Davut Gül, “Taksim bu tür etkinliklerin tamamına kapalı. Taksim’in dışındaki herhangi bir alanda kutlanacak” derken;[19] İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da ekledi: “Taksim’de 1 Mayıs kutlanmaması yasaklama değil kısıtlama, 7 yıldır uygulanıyor. AYM kararı belli,[20] 100 kişi ile toplanıp çelenk bırakılabilir, sendika temsilcileriyle konuştum”![21]
Bunlar böyleyken, bir de burjuva medyası işbaşında… Örneğin 1 Mayıs’ta iktidar manşetlerinde sermayenin hedeflerine yer verdi, yasakları övdü.
2011 ve 2012 yıllarında yasak olmadan Taksim’de kutlanan 1 Mayıslara dair “Tabu yıkıldı”, “Taksim dar geldi”, “Katliamdan şenliğe” manşetleri atan iktidar gazeteleri 2024 1 Mayıs’ında manşetlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Taksim dayatmasını masum bulmuyorum” sözlerine yer verdi. Gazeteler işçilerin günü 1 Mayıs’ta saflarını da belli ederek sermayeyi tercih etti.
Bu elbette “tesadüfi” değil; sınıfsal bir gerçektir. Anaakım medya, sermayenindir!
Yalnız edya değil: Örneğin AKP yıllardır sistemli biçimde grev hakkını yok ediyor.[22] Etkili hiçbir greve izin vermiyor. Şirketlerin kârları için milli güvenlik bahanesiyle işçilerin haklarını feda ediyor. Türkiye’de grev hakkı artık kâğıt üzerinde bile değil, ayaklar altındadır. Başkanlık rejimi sonrasında grev yasaklama kararları iyice keyfileşti.
Bakmayın siz grevin Anayasal bir hak olmasına. Bakmayın siz Türkiye tarafından onaylanan uluslararası sözleşmelerin grev hakkını güvence altına almasına. Bakmayın siz Anayasa Mahkemesi’nin “millî güvenlik” bahaneli grev erteleme kararlarını Anayasaya aykırı bulmasına. Türkiye’de aslında grev hakkı yoktur.
AKP hükümetleri Türkiye’yi bir grev yasağı ülkesine çevirdi. 1980 sonrasında en çok grev erteleme/ yasaklama kararnamesi yayımlanan dönem AKP’li yıllar oldu. Öyle ki 2003-2023 kesitinde yaklaşık 90 bin işçi greve çıkabilirken 200 bine yakın işçinin grevi ise yasaklandı. Greve çıkabilen 90 bin işçinin grevlerinin bir bölümü grev sırasında yasaklandığı için gerçekte grev hakkını kullanabilen işçi sayısı 90 binin bile çok altında kaldı.
AKP hükümetleri döneminde bir bölümü Bakanlar Kurulu, bir bölümü OHAL Kararname ve bir bölümü de Cumhurbaşkanı kararıyla olmak üzere toplam 21 grev erteleme (yasaklama) kararı alındı.[23]
Tablo tam da böyleyken;[24] AKP iktidarı yıllardır, 12 Eylül darbesini hazırladığı ve anayasanın 34. Maddesine aykırı olan 2911 Sayılı Yasa’nın valilere verdiği yetkiye sığınarak “Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarına” izin vermiyor…
Bu arada 2024’de ise, önce temel referanslarının hukuk ve insan hakları olduğunu ve emeğin kutsallığını vurgulayan, sonra da Taksim’in yasak olduğunu tekrar ilan eden İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın “gerekçeleri”, toplantı ve gösteri yürüyüşü güzergâhları arasında değil, yayalar ve trafik var, güvenlik sağlanamaz, vatandaşların huzuru, teröristler idi![25]
Evet, alınan tedbirler sayesinde kentin zarar görmediğini belirterek, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya, mülki idare amirlerine ve kolluk kuvvetlerine teşekkür eden İstanbul Valisi Davut Gül, “Ulaşım kısıtlaması ve diğer tedbirler nedeniyle verdiğimiz geçici rahatsızlık nedeniyle herkesten özür dilerim,”[26] derken; İstanbul’da işçi ve emekçilerin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlaması AYM kararına rağmen polis biber gazı ve plastik mermilerle engellenirken Cumhurbaşkanı Erdoğan sosyal medya hesabından “tebrik” mesajı yayımladı, “Ülkemizle birlikte tüm dünyada kutlanan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum. Helal rızık peşinde koşan tüm işçi ve emekçi kardeşlerime selam ve sevgilerimi gönderiyorum,” ifadelerini kullandı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen işçi ve emekçileri biber gazı ve plastik mermi ile engelleyen polisleri “tüm dünyaya örnek” diyerek övdü. Yerlikaya, sosyal medya paylaşımında “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde kanunsuz gösteri ve yürüyüşüne karşı büyük bir ferasetle, sağduyuyla karşı koyan; toplumsal olayların nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda, dünyadaki tüm polis teşkilâtlarına örnek olan İstanbul’daki kahraman polislerimize teşekkür ediyorum. Sizlerle iftihar ediyorum. Milletimizin destek ve duası sizlerle.” ifadelerini kullandı![27] Geriye biber gazı, cop, Taksim’e çıkmaya çabalarken yerlerde sürüklenerek, polis tekmeleriyle gözaltına alınanların görüntüleri kaldı…
“Diyalog”, “AYM Kararı”, vb’leri; tümü nafiledir bunların![28] Çözüm sınıf mücadelesinin yükseltilmesidir…
SENDİKA BÜROKRASİSİNE “HAYIR”!
1 Mayıs artık sendika bürokrasisine emanet edilemeyecek ya da Peter Maiwald’ın, “Haber şöyle geldi İşçi B’ye/ O memlekette/ Durum umutsuz./ İşçi B sordu:/ Orada/ Hiçbir işçi yaşamıyor mu?,”[29] dizelerindeki kadar ciddi bir iştir.
“Neden” mi?
Georges Politzer’in, “Sömürücü sınıfların iktidar gücü yalana dayanır,” vurgusuyla müsemma tabloda sedikal bürokrasi işçi sınıfının başına beladır; Jack London’ın, “Emekçi sınıfla ortak hiçbir şeyiniz yok. Sizin adınıza başkaları çalıştığı için elleriniz yumuşacık. Yediğiniz sürüyle şey yüzünden karınlarınız yuvarlacık,”[30] biçiminde bım. İlk maç 4 yabancı kullandım, 2’nci maçta 4 farklı yabancıyı kullandım. Dolayısı ile bu bizi ve oyuncuları ritme sokmak için şanstı. Bu tabi ki Fenerbahçe ailesinin büyüklüğü. Beşiktaş maçından sonra dün de erkek U16 takımımızla antrenman yapma şansımız oldu. Orada da tüm oyuncularımızı kullandık. Bizim hedefimiz bu doğrultuda aslında bütün oyuncuları o ritme sokabilmek. Hem Beşiktaş maçı hem özel müsabakalar bizi daha iyi hazırladı” ifadelerini kullandı.
‘POTANSİYEL RAKİPLERİMİZİ YERİNDE İZLEYECEĞİZ’
Yeni format hakkında sözlerine devam ederken aynı zamanda rakiplerini yerinde analiz edeceğini aktaran tecrübeli başantrenör, “Formatta bir değişiklik oldu ve biz de buna göre kendimizi adapte etmeye çalışıyoruz. Ama unutulmaması gerekiyor. Kayla McBride aramıza katıldı, amacımız onu takıma entegre edebilmek. Zaten bu sebeple yarın gidiyoruz ki aslında iki takım için de hazırlanıyoruz. Hem Famila Schio hem Prag’a. Yarın oraya Zaragoza havasına daha çabuk adapte olmak için gidiyoruz ki çarşamba günü potansiyel iki rakibimizi izleyebilelim. Öyle bir planımız var” şeklinde konuştu.
Rakibi hakkında spesifik bir tercihi olmadığını söyleyen sarı-lacivertli başantrenör, bunun sebebini şöyle ifade etti:
“Çünkü hedefimiz farklı bir format değil, format burada Valencia’nın 2 gün önce çok önemli oyuncuları sakatlandı. Dolayısıyla burada öngörülemeyen şeyler de oluyor ancak biz sezon içerisinde Valencia ile de oynadık ve Mersin ile de oynadık. Hepsini az çok tanıyoruz. Ama bizim önceliğimiz orada yarı final ya Famila Schio ya Prag. Bizim odağımız orası. Finale gitmek için önce burayı geçmemiz gerekiyor. Şöyle bir şey de eklemem lazım, Final-Four EuroLeague organizasyonu kadın basketbolunun Avrupa’daki en önemli organizasyonudur. Zaten spot ışıkları sizin üzerinizdedir. Burada çok zor ortamlarda da oynayabiliyorsunuz. Çünkü İspanya’da olmasından dolayı biliyoruz ki tribünler Valencia’ya biraz daha yakın olacak. Fenerbahçe’de de şöyle bir şansımız var, zor ortamlarda çok maçta bulunduk. Bu ortamlarda daha tecrübeliyiz. Ama unutulmasın ki çok önemli organizasyon.”
‘FENERBAHÇE BENİM İÇİN AİLE DEMEK’
Fenerbahçe’de evinde gibi hissettiğini ve oyuncuların da bunu hissettiğinin altını çizen Garnier, “Fenerbahçe benim için aile demek. Gerçekten büyük bir ailenin parçası olduğumu hissediyorum. Oyuncularda aynı şekilde hissediyor. Bizim de buradaki görev bilincimiz dahilinde bu forma altında gerekeni yapmak ve 3’üncü kez EuroLeague’i alıp son 2 seneki apoletimizi korumak istiyoruz” açıklamasında bulundu.
Fenerbahçe taraftarı hakkında unutulmaz anıları olduğunu dile getiren deneyimli başantrenör, “Fenerbahçe taraftarının her yerde olduğunu biliyorum. Zaten geçtiğimiz sezonda çok güzel bir hatıram var. Benim ilk EuroLeague final maçında 7-8 bin Fenerbahçe taraftarı önünde oynadık. Gerçekten muhteşem bir hatıraydı. Umuyorum ki bizi Zaragoza’da destekleyeceklerdir ve televizyon karşısında destekleyeceklerdir. Zaten her yerde olduklarını hissediyoruz” dedi.
‘FENERBAHÇE’YE GELME SEBEBİM BAŞARI KAZANMAK’
Valerie Garnier, Fenerbahçe’ye gelme sebebiniz zaten başarılar kazanmak olduğunu ve büyük organizasyonlarda mücadele etmeye devam edeceğini söyledi. Garnier, “Bütün oyuncu grubu başarıya aç ve hedefleri doğrultusunda ilerlemek istiyor. Teknik ekip için de geçerli kulübümüzün misyonu ve vizyonu doğrultusunda biz bu başarıyı çok istiyoruz. Biz favori olarak gözüksek de çok ciddi rakiplerimiz var. Onlar da biraz bize diş geçirmeye çalışacaktır. Bugün itibari ile kompleyiz. Tabii takımda çok ince detaylar var. Dolayısı ile burada komple olmak çok önemli. Ufak tefek şeyler olabilir ama günün sonunda büyük bir eksiğimiz yok” diyerek sözlerini noktaladı.